Alba
Bir zamana sıkışmamış, her zamana hakim olan kadınlar benim kadınlarımdı...
Onu çok eskilerden tanıyordum. Hatta cennetten beraber kovulduk bile diyebilirim. Mısır piramitleri yapılırken saray balkonundan birlikte ünlü Sfenks'in gözlerine bakmıştık. Pers orduları Sparta önlerine geldiğinde onu bırakıp savaşa giden bendim. 11. yüzyıl İngilteresinde ise beni bırakıp başka bir adamla evlenen, sonra mutsuz olup da atın üzerinde upuzun saçlarıyla çırılçıplak dolaşmak zorunda kalan da O'ydu... O ve Ben. Dünya varoldukça var olacak ve neye ait olduklarını bilmeyen ama neden ait olduklarına dair olan o sırrı her hayatlarında tekrar keşfetmesi gereken iki sevgili. O ve Ben.
Hangi ismini en çok sevdiğimi biliyorum. Sanırım O'nu ilk tanıdığımda (bu hayatımda) bana söylediği isim çok tanıdık geldiği için en çok o ismini seviyorum. Alba... Aslında bu ismi zikretmem yasak. Bunu O yasakladı. Benimle ilgili yasakladığı tek şey de buydu belki de.
Yaşadığım müddetçe O'nu aradığım ve tüm kadınlarda O'nu bulmak istediğim doğru. İşin ilginç yanı ise O'nda her kadından izler bulduğum. Sanki dünyadaki tüm kadınları biraraya toplamışlar, aynı kurnada eritmişler ve ortaya O çıkmış gibi. Alba! Bu sebepten ötürü O'na dünyadaki tek kadınmış gibi davranmayı sevmiyorum. O bence tüm kadınların toplamı. Sanırım O'nu bırakıp ardından baktığımda herkesin O'na değişik bakmasının, O'nun da herkese değişik bakıyor olmasının sebebi bu.
Yaşadığımız tüm hayatlarda güzelliği hep sorun oldu aslında. O'nun yüzünden Troya halkı felakete uğramamış mıydı? Ben O'nu kaçırıp da koskoca bir halkın ölümünü izlemiş ama aslında buna zerre üzülmemiştim. Sonra O beni çölde bulduğunda O'nu tanımayışım. Tanrım, ne kadar da acı bir hayattı o seferki... Size ısrarla O'nun güzelliğinden bahsetmiyor oluşumu sanırım farketmişsinizdir. Çünkü gerçekten bu bir sorun yaratıyor. Zira burada O'nu tarif ettiğim kelimeler büyülü bir hal alıp da sizde farklı duygular uyandırabilir. Bunun olmasını istemem.
O'nu en çok çıplakken sevdiğim doğru değil. Ama elinde parlak bir kılıç; sol bacağını öne çıkarıp, kılıcı da hafif ters ama dümdüz tuttuğu o meşhur duruşunu en çok sevdiğimi söyleyebilirim. Bunu eski hayatlarımızda çokça yapmış olmasından mı kaynaklı bilmiyorum. Ama bu hayatımızda bunu yaptığında O'na aşık olduğumu söyleyebilirim. Daha O'na aşık olma nedenlerimden binlercesini de sayabilirim. Mesela O'nun aslında bir vampir olduğunu size söyleyemem. Gerçi bu O'na aşık olma nedenlerimden değil ama O'nun vampir olma hikayesi beni O'na aşık eden şeylerdendi. Belki de kendi güçsüzlüğüme aşık olmuştum bilmiyorum. Vampir olduğu o hayatında O'nu koruyamamış ve belli belirsiz O'nunla sevişerek O'nu dönüştüren o yaratıklara karşı koyamamıştım. Ama O'na aşık olma nedenlerimden biri bu da değil. Sanırım o sevişmede gözlerinde gördüğüm o mutlak zevk ve bunu tamamen içimde, bir kadın gibi hissedebilmek beni O'na aşık etmişti.
Sevişmek demişken, O'nunla sevişmelerim üzerine de bir kaç satır söylemek isterim. Ancak bu ne sizi ilgilendirir ne de O'nunla sevişmek üzerine söylenecek şeyler bir kaç satır içinde geçiştirilmeyi hakeder. Dolayısıyla bu konuya burda değinmem pek doğru değil.
Şarap O'nun içkisi bunu biliyorum. En başından beri de hep O'nun içkisiydi. Ben sırf bu yüzden çarmıha gerildiğimde O'nun gözlerine bakıp da, "öldüğümde benim kanımmışçasına kutsal kılın bu içeceği" demiştim. Rivayet o ki, O'na ilk taşı fırlatan günahsız kişi hiç şarap içmeyen biriymiş. Evet şarap O'nun içkisi. Ne eksik ne fazla! Her gece bir kadeh kırmızı şarap. (Hoş cennetten kovulmamızın nedeni O'nun şarap sevgisi değil miydi? Hayır değildi. O hep tutabiliyordu kendini de sanırım benim küpler dolusu şarabı Tanrı'dan gizli cennetteki en büyük ağacın altına istiflememdi kovulma nedenimiz. Şimdi bunun önemi yok!) O'na olan aşkımı zamanında kağıtlara dökerek rubaileştirmem de O'nu kaybettikten sonraydı o hayatımda. Şarap içip sevişmek ve hayatı buna vakfetmek düşüncesi sarmıştı dört bir yanımı. Hala da taşırım ya bu düşünceyi, sanırım O'nu kaybetmiş olmanın her hayattan bir ötekine aktardığı bilinmez bir etkinin sonucu bu.
Peki ya biz neden her hayatta birbirimizi buluyor ve birbirimizi bulma nedenimizi bilmeden o kutsal aidiyetle sarmalanıyorduk? İnanın bunu şu an bilmiyorum. Zaten hayatımızın amacı da bu nedeni bulmak değil mi? Hayır hayır! Evlenip mutlu bir evlilik yapmaktan çok daha ulvi bir nedenimiz olmalı bizim. O'nun bu kadar güzel, benim bu kadar cesur olmamın başka bir nedeni olamaz çünkü...
Şimdi karşımda oturuyor elinde bir geniş bir şarap kadehiyle. Kafamı kaldırıp O'na bakıyorum. Sağ elindeki sigarasından son bir nefes alıp söndürdü sigarayı usulca. Okuduğu kitaptan etkilenmiş belli. Az sonra başını kaldırıp bunu yazdığımı bildiği halde bana okuduğu şeyi anlatmaya başlayacak.
Şimdi karşımda oturuyor. Her hayatta hep karşımda bir şekilde oturan bu güzellik. Şimdiki hayatımızda diğerlerine nazaran biraz daha geç bulduğumuz doğru birbirimizi. Şimdi karşımda oturuyor. Sırrı beraber çözmek, sırra kadem basmak adına! Seni çok özledim. öyle değil mi ALBA?