İnsan hayatı boyunca bir çok nefretlik durumla karşılaşıyor. Bunların en kötüleri de biriyle bir evi paylaştığında karşılaşılan durumlar. İnsan karşısındaki kişiyi ancak ev hayatı yaşarsa tamamen tanıyabiliyor derler ya, bunu kendimde saptayabilmek adına, veya okuyanlarınızdan şahsımla ev tutmak isteyenler varsa, bunların bir listesini yapmaya çalıştım. Okuyunuz öğreniniz. Şahsım aynı evin paylaşılması durumunda nelerden nefretlik olur?
1) Diş macununun ortadan sıkılması: Bu klişe bir nefretlik hadisedir. Muhtemelen 100 kişiden 90'ı diş macununun ortadan sıkılmasından nefret eder. Amma velakin nefret eden bu 90 kişiden en az 70'İ yine diş macununu ortadan sıkar. Allahtan şimdi sıkıldığında tekrar bir şekilde şişen tüpler icat ettiler de, bir şekilde daha az tramvatik atlatıyoruz banyo aynası önü sendromlarını.
2) Yatakta, halıda, çarşafta, lavaboda, lavabo giderinde, koridor köşelerinde, tarak üstlerinde bulunan her türlü saç ve benzeri: İnsanın rüzgarda efil efil uçuşan saçlarının olması harikulade bir şey. Hatta banyodan sonra ıslak ve uçlarından şıpır şıpır sular damlayan saçları olan bir kadın gayet erotik bir görünüm de arz edebilir. Lakin gidin saçlarınızı başka yere dökün sevgili arkadaşlar. Evimde yumak yumak saç görmek istemeyen bir kimseyim, banyo giderlerini bir zahmet temizleyin, yastığınızı sabah çırpın, yapın birşeyler. Aaaa!
3) Yemekten sonra, yemek yenen tabakta sigara söndürülmesi: Anladık, güzel bir pazar sabahı, kahvaltı edilmiş, kahvaltı üzerine içilen çayla birlikte sigara içiliyor. Ama yapma canım, yapma arkadaşım. Üşenme, kalk çekmeceden bir kültablası, veya çay tabağı, veya deniz kabuğu, (Eskiden vardı bak bizde, cifle fırçaladıkça içini mutlu olurdum. Hey gidi, ne ara kırıldılar, nerden sonra aklıma takıldılar.) felan al. İçinde söndür sigaranı. Zeytin yağının, çekirdeğinin, peynir ve yumurta artıklarının köşesinde yapma o işi. Beni hasta etme!
4) El yıkandıktan sonra sabunun köpüklü bırakılması: Ne kadar güzel bir davranış, ellerini yıkadın, havlu ile kuruladın. Amma velakin sabunluğa baktığımda, sallanmış bir kutu koladan fışkırabilecek kadar çok köpük görüyorum sabunun üstünde. Peki o köpük ahirete kadar ıslak kalmayıp, kuruduğunda ne olacak? Bütün sabunluk leke, iz ve bilimum yapış yapış sabun olacak. Sıvı sabun da sevmiyorum hadi bakalım! Ne o öyle vıcık vıcık yavşak bir şey. Her el yıkanmasından sonra durulanacak o sabun. Efendi gibi yerine bırakılacak. Ayrıca durularken de aynayı lekeleme, iz iz sabun oluyor, çıkmıyor.
5) Televizyon benzeri görünen düz yüzeyler üzerindeki toz yoluyla haberleşmek: Öğrenci evlerinde genelde çok sık rastlanan bir yöntemdir. Televizyon ve/veya üzerinde o kadar çok toz birikmiştir ki, artık ev sakinleri birbirleriyle "abi akşam maça gelcek misin?","kaç ekmek lazım?","akşama eve kız arkadaşım gelcek, efendi olun!" tarzı mesaj göndererek haberleşirler. Ola ki boş anıma gelmiştir. Bir hafta toz almamışımdır. Sen al. "Beni yıka" tarzı gudiklikler yapmak ve bunu televizyonun üzerine yazmak yerine, al eline bir ıslak bir kuru iki toz bezi, bir kova deterjanlı su; tozunu al sert yüzeyin, sonra kurula. Yap bunu!
6) BEŞİKTAŞ maçı varken kıpırdamak: Dikkat ederseniz, T.V.'nin önünden geçmek, gidip içerde tangır tungur bulaşık yıkamak, elektrik süpürgesi yapmak (Oha!), konuşmak, "Ay ya cnbc-e'de de benim dizim başlayacak ya, sezon finali varmış" tarzı cümleler kurmak filan demiyorum. Kıpırdanmayacak diyorum!!! Ha bir Fener maçıdır, Delgado bi ara pasıyla Bobo'yu topla buluşturmuştur. Bobo kalecinin sağından bir plaseyle ağları havalandırmıştır. Kıpırdamak ne demek? Yık anasını sattığımın evini, git sabunluğu parçala, sabunları ye, aynaları kır, diş macunlarını dök saç! Umrum olmaz. Al biranı gel yanıma, T.V.'nin sesini kıs deme. Çerezleri fırlat yerden yere, hakeme küfret! Yap bunları! (Evi paylaştığım insanın hangi takımı tutuyor olması gerektiğini söylememe gerek yok sanırsam.)
7) Eğer bir film izlenmeye başlanmışsa müşterek olarak, o Film bitmeden uyumak: Güzel kardeşim, madem bir film seyretmeye başlamışız, karar vermişiz, otur izle. Filmin en heyecanlı yerinde esneme, "Abi bu şimdi katilin kuzeninin oda arkadaşıydı ya, peki abi bu Joni denen oğlanla Rebecca denen kız nie öpüştüler az evvel? Kardeş diil mi abi onlar" tarzı şalter attırıcı sorular sorma, bir filme başlıyorsan bitir. Bitiremeyeceksen başlama. Uykun varsa en başından git yat.
8) Oturma odasının göbeğinde tırnak kesmek: Yok artık! Muhabbet kuşu musun sen? (Bizim komşunun bir muhabbet kuşu vardı, diğer komşu da ara ara gelip gagasını tırnak makasıyla keserdi. Çok ustalık gerektiren bir operasyonmuşçasına herkes glogi durumda "Napıyonuz lan bana?" edasıyla boşluğa bakan kuşa ve gagasına odaklanırdı. Bu işlem oturma odasının ortasında olurdu hep. O yüzden şeettim. Yani muhabbet kuşları oda ortasında tırnak keser manasında değil. Alınma, alıngan olma.) Tırnaklarını banyoda kes, kestikten sonra elini ayağını yıka. Yap bunları, kaç yaşına gelmiş adamsın. (Törpü, manikür, pedikür, epilasyon, saç tarama, şeytan tırnağı çıkarma... tüm bu işlemler için geçerli bu madde. Kuaför mü lan burası?)
9) Oda kapısını çalmadan içeri girmek: Nefretlik bir hadisedir evet! İki taraf için de öyle. Yapma! Evi paylaştığın kişi sevgilinse bir derece, yine de olmaz. Eğer aile veya arkadaş efradı ile ev paylaşılıyorsa, vahim manzaralar doğurabilir iki taraf açısından da. Kapıyı vur, içeriden "buyur" sesi gelsin, öyle gir.
10) Okunan gazetelerin, iç tarafları dışa gelecek şekilde katlanıp bırakılması: Nasıl aldıysan öyle bırak o gazeteyi, ne tarih belli, ne haber belli ne teber. Güzelce oku aferin, lakin okuduktan sonra bir zahmet dışını dışa, içini içe katla. Sıvacı ustası gibi üçgen yapıp da kafamıza takmayacağız o gazeteyi. Değil mi ama?